T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI
Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.
Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.
Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.
Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.
Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;
İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.
Oturum Çerezleri (Session Cookies) |
Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. |
Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:
Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.
Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.
|
||
Uluslararası hukukta yabancıların hak ve özgürlüklerinin nasıl korunacağı konusu zaman içerisinde önemli bir değişime uğramıştır. Bu değişim, yabancının vatandaşı olduğu devletin klasik devletler hukuku araçlarını kullanılarak sağladığı diplomatik himayeden, yabancının haklarını düzenleyen uluslararası belgelere doğrudan başvurmak suretiyle sağlanan bireysel koruma yönünde olmuştur.[1] 1945 tarihli Birleşmiş Milletler Tüzüğü'nden önceki durumu itibariyle klasik devletler hukuku bir 'insanlar hukuku' (law of peoples) niteliğinde olmaktan ziyade, bir 'milletler hukuku' (law of nations) karakteri arz etmektedir. Ünlü devletler hukukçusu Oppenheim'ın 20. Yüzyılın başında belirttiği şekliyle, uluslararası hukuk sadece devletler arasındaki ilişkileri düzenlediğinden, insan hakları kavramı uluslararası hukukta herhangi bir korumaya tabi tutulmamakta ve kişilere bireysel bazda herhangi bir hak bahşetmemektedir.[2] Uluslararası hukukun süjesinin esas itibariyle devlet ve uluslararası kuruluşlar olduğu yaklaşımı devam etmekle birlikte, bu alanda 2. Dünya Savaşı sonrası meydana gelen gelişmeler, artık kişilerin de uluslararası hukukta süje olduğunu kabul etmektedir.[3] Yabancıların tabi oldukları muameleler açısından devletlerin iki farklı eğilim içinde oldukları gözlenmektedir. Devletler bir taraftan insan hakları alanında olumlu gelişmeler görmek isterken, diğer taraftan ulusal egemenliğe vurgu yaparak kendi menfaatlerini korumak istemektedirler. Yabancıların özellikle diğer ülkelere girişte tabi oldukları muamele açısından, uluslararası hukukun rolünün oldukça sınırlı olduğu vurgulanmalıdır.[4] Hem uluslararası hukuk hem de evrensel insan hakları kavramı, devletlerin ülkeye giriş ve sınır dışı etme konularında geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu kabul etmektedir.[5] Avrupa Birliği hukuku; ülkeye giriş, ikamet, serbest dolaşım gibi konularda göreceli homojen bir devletler topluluğunun hukuk düzeni içerisinde oldukça geniş haklar sağlayan bir yasal çerçeve olarak gözükmektedir. Avrupa Birliği düzenlemeleri kendine özgü yapısı içerisinde, göçmenlerin haklarını koruyan uluslararası enstrümanlar içerisinde, şimdiye kadarki en etkin ve üstün standartlar olarak karşımıza çıkmaktadır.[6] Devletler bazı yabancıları ekonomik, sosyal, siyasi veya kültürel nedenlerle diğerlerinden daha kabul edilebilir bulmaktadır. Bundan dolayı, devletler üstün menfaatleri algılamalarına bağlı olarak belirli göçmen ve yabancı kategorilerini teşvik etmeyi, bazılarına ise sınırlamalar getirmeyi 'hikmet-i hükümet' (reason of state) kabilinden uygun bulmaktadırlar.[7] Bununla birlikte, gerek temel (peremptory) uluslararası hukuk normları, gerek ilgili devletlerin sözleşmeler hukukundan doğan yükümlülükleri devletlerin bu konudaki serbestliğine sınırlamalar getirmektedir.[8] Uluslararası hukukta bireysel hak ve özgürlüklerin doğrudan korunmasına imkan sağlayan gelişmelerin ışığında, çalışmanın temel amacı, uluslararası hukuk belgeleri ile bu alanda geliştirilen temel insan hakları normlarının yabancıların hak ve özgürlüklerinin korunması alanına nasıl uygulanabildiğini ortaya koymaktır. Bu çerçevede, yabancıları ve göçmenleri ilgilendirdiği ölçüde temel uluslararası sözleşme hükümleri ile uluslararası mahkeme kararları ve literatür gözden geçirilmektedir. Çalışmada ilk olarak yabancıların hak ve özgürlükleri konusunu gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak düzenleyen uluslararası hukuk belgeleri üzerinde durulmakta ve bu belgelerin sağladığı korumanın niteliği ele alınmaktadır. Çalışmanın ikinci kısmında, uluslararası hukuk belgelerinin yabancılar açısından sağlamış olduğu temel insan hakları standartları ile bu standartların devletlerin yetkilerine getirdiği sınırlamalar incelenmektedir. Sonuç kısmında, yabancıların hak ve özgürlükleri konusunda uluslararası hukukun sağladığı korumanın etkinliği üzerinde durulmaktadır. YABANCILARI İLGİLENDİREN TEMEL ULUSLARARASI HUKUK BELGELERİ 'Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi' ile 'Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi', 1965 tarihli 'Irksal Ayırımcılığın Her Çeşidinin Önlenmesine Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi', Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmeleri ile 1990 tarihli 'Birleşmiş Milletler Tüm Göçmen İşçiler ve Aileleri Sözleşmesi' önemli global belgeler arasındadır. 'Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ek Protokolleri', 'Avrupa Sosyal Şartı', 'Kişilerin Seyahatine İlişkin Avrupa Sözleşmesi', 'Avrupa İkamet Sözleşmesi' gibi belgeler Avrupa Konseyi tarafından düzenlenen bölgesel nitelikteki belgelerin önemlileri arasında yer almaktadır. Yabancıların hak ve özgürlüklerini düzenleyen devletler arası iki taraflı antlaşmalar da yabancılar hukukuna kaynaklık teşkil eden önemli belgeler arasındadır. Bu uluslararası metinlerin bazıları 'hard law' niteliğinde bağlayıcı olup taraf devletleri somut yükümlülükler altına sokarken, bazıları 'soft law' niteliğinde yol gösterici ve tavsiye edici özellik arz etmektedir. Bu uluslararası belgelerin zayıf tarafı, bu belgelerin pek çoğunun vatandaş ile vatandaş olmayan arasında ayırıma müsaade eden kaçış maddeleri (escape clauses) içermesidir.[10] Bu tür uluslararası belgelerin önemi, göçmen ve yabancılar için minimum insan hakları standartlarının yerleştirilmesinde yatmaktadır. Yukarıda ismen belirtilen belgelerden 1990 tarihli 'Birleşmiş Milletler Tüm Göçmen İşçileri ve Aileleri Sözleşmesi' doğrudan doğruya göçmen işçilerin ve ailelerinin insan hakları standartlarını konu alan bir uluslararası belgedir. Bu belge mevcut insan hakları belgeleri içerisinde yer alan temel normları kapsamlı bir metin içerisinde bir araya getirerek göçmen ve yabancılara evrensel olarak uygulanmasını hedeflemektedir.[11] 'Tüm Göçmen İşçiler ve Aileleri Sözleşmesi'nin en önemli özellikleri şu şekilde özetlenebilir.[12] Bu Sözleşme, göçmen işçiler ve aileleri bağlamında yabancı ve göçmen haklarının kapsamlı bir şekilde tek bir belge içinde toplandığı ilk evrensel kodifikasyondur. Sözleşmenin amacı, yabancıların haklarının korunması konusuna ulusal düzenlemelerin ötesinde uluslararası standartlarda uygulanabilirlik sağlamaktadır.[13] Sadece bir 'minimum standart' bakış açısına sahip olmayan bu Sözleşme aynı zamanda göçmen işçilerin ülke vatandaşı işçilerle eşit muamele görme ilkesini benimsemektedir. Sözleşme, ayrıca, üç aşamalı bir uygulama sistemi getirmektedir: a) düzenli rapor verme, b) devlet şikayet prosedürü ve c) ihtiyari şahsi şikayet prosedürü. Sözleşmeyi az sayıda ülkenin imzalaması ve bazı maddelerinde esnek bir dilin (mesela, 'uygun tedbirler' ve 'insan onuru' gibi kavramlar) kullanılmış olması eksik yönleri arasındadır.[14] Bölgesel bazda yabancıların haklarının korunması konusundaki en kapsamlı ve etkili yasal düzenlemeler Avrupa sistemi içerisinde yer almaktadır.[15] Bunlar arasında Avrupa Konseyi bünyesinde geliştirilen yasal belgeler, yabancıların haklarının uluslararası standartlara bağlı olarak korunması açısından önemli bir yere sahiptir. Hiç şüphesiz bunlar arasında da en etkili mekanizmanın 'Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi' (AİHS) ve Ek Protokollerince sağlandığı belirtilmelidir. AİHS, Dördüncü ve Yedinci Ek Protokoller haricinde, yabancıların hak ve özgürlükleri konusunu dolaylı olarak düzenlemektedir.[16] AİHS'de, yabancıların hak ve özgürlüklerini doğrudan düzenleyen maddeler bulunmadığı için, başvuru sahipleri, ihlal iddialarını Sözleşmenin bazı temel maddelerini kullanarak yapmaktadırlar. En sık kullanılan maddeler arasında esas itibariyle; işkence, gayri insani ve küçültücü muamele ve cezayı yasaklayan 3. madde, kişi özgürlüğü ve güvenliğini koruyan 5. madde, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. madde, özel hayat ve aile hayatının gizliliğini koruyan 8. madde, evlenme ve aile kurma hakkını düzenleyen 12. madde, etkili başvuru hakkını güvence altına alan 13. madde ve ayırımcılık yapmayı yasaklayan 14. madde yer almaktadır.[17] AİHS'nin dolaylı olarak sağlamış olduğu güvenceler Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan diğer sözleşmeler tarafından devletlerin yetkilerine getirilen kısıtlamalarla desteklenmiştir.[18] En önemlileri arasında 1955 tarihli 'Avrupa İkamet Sözleşmesi', 1961 tarihli 'Avrupa Sosyal Şartı' ile 1977 tarihli 'Göçmen İşçilerin Hukuki Durumuna Dair Avrupa Sözleşmesi' sayılabilir.[19] 1955 tarihli 'Avrupa İkamet Sözleşmesi', bir Avrupa ülkesinde daimi olarak ikamet etmekte olan yabancılarla ilgili hemen hemen bütün temel konuları düzenlemektedir: giriş, ikamet, sınır dışı etme, adli garantiler, bireysel haklar, vergilendirme vb.[20] Türkiye haricinde bu belgeyi imzalayan bütün diğer ülkelerin aynı zamanda Avrupa Ekonomik Bölgesi Anlaşmasına ve bu antlaşmanın kişilerin serbest dolaşımı ile ilgili rejimine tabii olmalarından dolayı, bu Sözleşmesinin pratik değerinin oldukça azaldığı vurgulanmıştır.[21] 1965'ten beri yürürlükte olan 'Avrupa Sosyal Şartı' (ASŞ) da göçmenler ve yabancılar için önemli koruma imkanları sağlamaktadır.[22] Avrupa Sosyal Şartı'nın Eki, bir ülke sınırları içerisinde yasal olarak ikamet etmekte veya düzenli olarak çalışmakta olan yabancıları da Şart'ın kapsamına sokmakta ve aynı hakları tanımaktadır. Bunun dışında, ASŞ hükümleri arasında doğrudan doğruya özellikle vatandaş olmayanlara uygulanan iki madde yer almaktadır (Madde 18 ve 19).[23] 18. maddede, yabancılar için mevcut yasal düzenlemelerin liberal bir şekilde uygulanması, formalitelerin basitleştirilmesi, yabancı işçiler tarafından ödenecek harçların azaltılması ve yabancı işçilerin istihdamı ile ilgili kuralların daha liberal hale getirilmesi gibi konular düzenlenmektedir. 19. maddenin 2. kısmı bütün taraflarca kabulü zorunlu olan göçmen işçiler ve ailelerinin korunması ve yardım görmesine ilişkin hakları düzenlemektedir. Burada bahsedilen uluslararası belgeler, devletlerin göçmenlere ve yabancılara yapacakları muamelenin minimum standartları konusunda global bir bakış açısı sunmaktadır. Aşağıda, ulusal makamların yabancı ve göçmenler üzerindeki yetkilerini sınırlayan kaynağını sözleşmeler hukuku, devlet uygulamaları ve hukukun genel prensiplerinden alan yabancıların uluslararası insan hakları standartları inceleme konusu yapılmaktadır. YABANCILARIN ULUSLARARASI HUKUKTAN DOĞAN TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ Ancak, bu ve benzeri hükümler devletler tarafından yabancıların ülkelerine mutlak giriş yapma hakkına sahip olduğu şeklinde yorumlanmamaktadır.[25] AİHS'de de, yabancının vatandaşı olmadığı bir ülkeye giriş yapma ve o ülkede ikamet etme hakkı mevcut değildir.[26] Bununla birlikte, ülkeye girişine izin verilen bir yabancının, ülke içinde serbest dolaşım hakkından diğer vatandaşlar gibi yararlanması gerekmektedir. 4 No.lu Protokolün 2(1). maddesinde korunan haklar mutlak nitelikte olmayıp yine aynı maddede belirtilen kısıtlamalara tabiidir.[27] Bu kısıtlamalar, demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, kamu düzeninin sağlanması, suçların önlenmesi, sağlık ve ahlâkın yahut başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla alınan önlemlerdir (madde 2(3)). Yine maddede düzenlenen yerleşme ve seyahat özgürlüğü, belli bazı alanlarda, demokratik bir toplumda yasa ile öngörülmüş kamu yararının haklı kıldığı kısıtlamalara konu olabilir (m. 2(4)). Ülke içinde serbest dolaşım ve ikamet yerini serbestçe seçme özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların, 4 No.lu Protokolün izin verdiği kriterler çerçevesinde olması gerekmektedir. Bu bağlamda, ülkedeki bütün yabancıların veya belirli ülke vatandaşı yabancıların ülkenin bir bölümünde seyahat ve yerleşme özgürlüğüne getirilen kısıtlamanın koruduğu bir kamu yararı olmalıdır. Yabancıların askeri yasak bölgelere ve güvenlik bölgelerine girişine ve ikametine getirilen yasal sınırlamaların 4 No.lu Protokol ile uyumlu olduğu söylenebilir. Ülkeyi terk özgürlüğü de pek çok uluslararası belgede kabul edilen temel bir özgürlüktür. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne (İHEB) göre, 'herkes, kendi ülkesi dahil, herhangi bir ülkeden ayrılma ve kendi ülkesine dönme hakkına sahiptir' (m. 13/2). Yine AİHS Ek 4 No.lu Protokolün 2(2). maddesine göre, 'herkes kendi ülkesi dahil bulunduğu ülkeyi terk etmekte özgürdür'. Bu özgürlük tabii olarak hem vatandaşlar hem de yabancılar için geçerlidir. Ülkeyi terk özgürlüğü yine demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, kamu düzeninin sağlanması, suçların önlenmesi, sağlık ve ahlâkın yahut başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması açısından sınırlanabilmektedir (AİHS 4 No.lu Protokol, Madde 2(3)). Bir şüpheli veya sanık hakkında göz altı veya tutuklama kararı yada kamu düzeni veya suçun önlenmesi amacıyla devam eden bir ceza kovuşturması nedeniyle ülkeden çıkış yasağı konabilir. Aile Hayatı Hakkı Yabancının ülkeye girişinin hak olarak görülmemesi karşısında, aile hayatı kavramı, yabancının vatandaşı olmadığı bir ülkeye girişi ve orada ikameti açısından önemli bir yasal araç olmaktadır. Yabancılar açısından aile hayatı hakkının; aile oluşumu, aile birleşimi ve aile hayatını sürdürme şeklinde üç farklı yönü bulunmaktadır. Bir kişinin yabancı biriyle yapmış olduğu evliliğe bağlı olarak evlendiği kişinin ülkeye girişini ve ikametini talep etmesine, 'aile oluşumu' denmektedir. Yabancının ülkeye giriş yaptığında hali hazırda evli olması nedeniyle eş ve çocukları dahil diğer aile fertlerinin ülkeye girişini ve ikametini talep etmesine ise 'aile birleşimi' denmektedir.[29] Avrupa Sosyal Şartının 19(6) maddesi, üye devletlerin 'mümkün olduğu ölçüde ülkesinde yerleşmesine izin verdiği göçmen işçilerin aile birleşimlerini kolaylaştırmak' zorunda olduklarını ifade etmektedir. Buna göre, aile üyelerinin ülkeye kabulüne ancak göçmen işçinin ülkeye yerleşmesi durumunda izin verilebilecektir. Mukayeseli hukukta aile oluşumu ve aile birleşimi genellikle kabul edilmekle birlikte, ailenin kimlerden oluştuğu konusu devletler tarafından farklı şekillerde yorumlanmaktadır.[30] Aile tanımı konusunda büyük ölçüde anne-baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile baz alınmakla birlikte, bazen yabancı veya eşinin üst soyu da (örneğin AB hukukunda) aile kavramına dahil edilmektedir. Aile birleşimi kapsamında çocukların yaşları da ülkeden ülkeye değişkenlik göstermekte ve genel eğilim yaş sınırını aşağı çekmek yönündedir. AB hukukunda çocukların aile birleşimleri açısından 21 yaş esas alınmaktadır.[31] Avrupa Sosyal Şartına göre de, 21 yaş uygulaması benimsenmiş iken Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartında sözleşmeci devletlerin rüşt yaşını esas alabilmelerine olanak sağlanmıştır.[32] Aile birleşimi ve aile oluşumu hakkı devletlerce mutlak bir hak olarak görülmemekte, yeterli nitelik ve genişlikte konut sağlama, geçimini temin edebilecek gelir veya başka mali kaynağa sahip olma gibi koşullara bağlanabilmektedir. Ayrıca, yetkili ulusal makamlar, danışıklı evlilikleri önlemek amacıyla aile hayatının fiilen kurulup kurulmadığını ve gerçek bir aile hayatının sürüp sürmediğini kontrol edebilmektedirler. Yabancının bulunduğu ülkeden sınır dışı veya iade edilmesi riskiyle karşılaştığında, aile hayatını sürdürme hakkının varlığı ileri sürülebilecektir. Eğer sınır dışı işlemi, aile üyelerinin birbirinden 'keyfi' bir şekilde koparılmasına neden oluyor ise, aile hayatının ihlali söz konusu olabilecektir. Aile hayatının bu şekilde parçalanması belirli bazı koşullar altında kabul edilemez bir uygulama olacak ve aile hayatının ihlali sonucu doğacaktır. Aile hayatının devamlılığının sağlanmasında en çok başvurulan mekanizmalar arasında AİHS'nin 8. maddesinin sağladığı güvence gelmektedir.[33] 8. maddenin sağladığı koruma mutlak olmayıp belirli koşulların varlığına bağlıdır. Bu madde kapsamında bir yabancının ülkede kalma hakkının tespitinde, bireysel menfaatler ile devlet menfaatlerini dengeleyen bir yaklaşım gözetilerek, her bir sınır dışı olayı kendi somut şartları içerisinde değerlendirilmektedir.[34] Soyut aile bağı, 8. maddenin uygulanabilmesi için tek başına yeterli olmayıp, ailevi bağın fiilen mevcut ve gerçek bir bağlılık olması gerekmektedir.[35] Ailevi irtibatın varlığı konusunda, aile üyeleri arasındaki biyolojik bağlar, ekonomik bağımlılık, aynı evi paylaşma, fiili aile hayatı ve aile hayatı sürme niyeti gibi bütün faktörlerin dikkate alınması gerekmektedir. AİHM'nin aile hayatının varlığının tespitinde yasal aile kavramının ötesinde sosyolojik aile kavramını dikkate aldığı görülmektedir.[36] Mahkeme'nin aile hayatına ilişkin iki farklı yaklaşımı bulunmaktadır. 'Başka yer yaklaşımına göre', bir aile üyesinin sınır dışı edilmesi veya ülkeye kabul edilmemesi, ancak diğer aile üyelerinin söz konusu bu kişiyi takip etmelerinin kendilerinden 'makul bir şekilde beklenebileceği' durumlarda meşru kabul edilmektedir. Makul olanın belirlenmesi ise devlet menfaatler ile söz konusu bireylerin menfaatlerinin birbirine karşı tartılmasını gerektirmektedir. Mahkemenin takip ettiği diğer yaklaşım ise bireyin ilgili ülkeyle olan irtibatına vurgu yapmakta ve aile yaşamının başka bir yerde devam ettirilip ettirilemeyeceğine bakmaktadır. Eğer başvuru sahibi bir ülkede uzunca bir süre ikamet etmiş ve orada aile kurmuş ise, aileyi oluşturan eş ve diğer çocukların o ülkeden ayrılmama yönünde makul nedenleri bulunmaktadır. Sınır Dışı İşlemine Karşı Güvenceler Toplu halde sınır dışı kavramından ne anlaşılması gerektiği AİHM tarafından çeşitli davalarda cevaplandırılmaya çalışılmıştır.[39] Mahkemenin içtihadına göre,[40] yabancıları bir grup olarak ülkeyi terke zorlayan işlemler, eğer grubu oluşturan yabancıların her birinin şahsi durumları makul ve objektif bir şekilde incelenmiş ise, toplu halde sınır dışı teşkil etmeyecektir.[41] Netice olarak, bir yabancının sınır dışı edilmesinin toplu sınır dışı teşkil etmemesi için sınır dışı işleminin her bir aşamasında (başından sonuna kadar) bu yabancının şahsi durumunun bireysel bazda dikkate alınması gerekmektedir.[42] Sınır dışı işlemine karşı uluslararası belgelerde başka güvenceler de yer almaktadır. 'Tüm Göçmen İşçiler ve Aileleri Sözleşmesi'nin özellikle bazı maddeleri (m. 22 ve 56) sınır dışı etme açısından önemli temel güvenceler sağlamaktadır.[43] Sözleşme kapsamındaki göçmen işçiler ile aile fertleri ancak ulusal mevzuatta tanımlanan nedenlerle ve Sözleşmede sağlanan güvencelere (m. 22'ye) tabi olarak sınır dışı edilebileceklerdir (m. 56/1). Sözleşmenin 22. maddesi, göçmen işçileri ile aile fertlerinin sınır dışı etme prosedürlerine ilişkin bir dizi güvence sağlamaktadır. İlk olarak; sınır dışı etme kararı ancak yasayla belirlenen yetkili makam tarafından alınabilecektir (m. 22/2). Sınır dışı etme kararı ve gerekçeleri ilgilinin anlayacağı bir dille ve ulusal güvenliğin gerektirdiği istisnaî durumlar haricinde ilgilinin talebi üzerine yazılı olarak tebliğ edilecek ve ilgili kişilere bu hakları kararın alınmasından önce ve en geç kararın verildiği anda bildirilecektir (m. 22/3). Adlî bir makam tarafından nihai karar verilinceye kadar, zorunlu ulusal güvenlik sebepleri aksini gerektirmediği müddetçe, sınır dışı etme işlemine konu olan kişi, sınır dışı edilmemesi gerektiğine ilişkin gerekçeleri sunmak ve işlemin yetkili bir makamca gözden geçirilmesini istemek hakkına sahiptir (m. 22/4). Bu incelemenin neticelenmesine kadar, ilgili kişi işlemin durdurulmasını isteme hakkına sahiptir. AİHS'ne Ek 7 No.lu Protokolün 1. maddesinde de, sınır dışı işlemine karşı prosedüre ilişkin güvenceler düzenlenmiştir.[44] Buna göre, bir devlet ülkesinde yasal olarak ikamet eden yabancı, kanuna uygun surette verilmiş bir karar olmadığı müddetçe, sınır dışı edilemeyecektir. Yabancının sınır dışı işlemine karşı itirazlarını ileri sürmesi, durumunu yeniden incelettirmesi ve yetkili makamlar önünde kendini temsil ettirmesi için izin verilmelidir. Ancak, kamu düzeni yada ulusal güvenliğin gerektirdiği durumlarda, sınır dışı etme işleminin bu güvenceler sağlanmadan icra edilebilmesi mümkündür. Geri-Gönderilmeme (Non-Refoulement) İlkesi Geri gönderilmeyi veya sınır dışı edilmeyi yasaklayan bu ilke, diğer bir çok uluslararası sözleşme ve insan hakları belgelerinde de yer almaktadır.[47] Ayrıca, AİHS'nin 3. maddesi de Mahkeme tarafından mutlak bir geri gönderilmeme güvencesi olarak yorumlanmaktadır.[48] Sözleşmenin 3. maddesine göre, 'hiç kimse işkenceye, gayri insani veya aşağılayıcı ceza veya muameleye tabi tutulamaz'. AİHM'nin yerleşik içtihadına göre, sınır dışı edilme işleminin sonucu olarak bir kişinin gönderildiği ülkede 3. maddeyi ihlal eden bir muamele görme konusunda gerçek bir riske maruz kalacağını gösteren önemli sebeplerin varlığı halinde, bu sınır dışı işleminin icrası 3. maddenin ihlalini oluşturacaktır.[49] 'Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı'nın 19(2). maddesine göre, 'hiç kimse, ölüm cezası, işkence, insanlık dışı yada aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulması konusunda ciddi bir tehlikenin bulunduğu bir devlete geri gönderilemez, sınır dışı edilemez ve iade edilemez.' Henüz yürürlükte olmayan Temel Haklar Şartı da geri gönderilmeme ilkesini kapsamlı bir metinde düzenleyerek, bu ilkenin temel bir uluslararası insan hakkı standardı olduğunu teyit etmektedir. Uluslararası hukukta bireyin 'sığınma hakkı'na sahip olduğu kabul edilmemektedir.[50] Bireye sığınma hakkı bahşetmek, devlete tanınmış bir ayrıcalık olarak görülmektedir. Bununla birlikte, bireyin karşılığında herhangi bir devleti yükümlülük altına sokmayan 'sığınma talebinde bulunma hakkı'nın olduğu vurgulanmaktadır.[51] Ayırımcılık Yasağı Ayırımcılık yasağı gerek uluslararası sözleşmelerde gerek iç hukuk düzenlemeleri ile devlet uygulamalarında kabul edilmiş bir esastır. Ayırımcılık yasağına ilişkin hükümlere büyük ölçüde temel hak ve özgürlüklerle ilgili sözleşmelerde rastlanmaktadır. Bazen de, 'Her Türlü Ayırımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin BM Sözleşmesi'nde olduğu gibi sırf ayrımcılığı yasaklamayı konu edinen sözleşmeler de bulunmaktadır. 'Birleşmiş Milletler Şartı'nın 1(3). maddesi, Birleşmiş Milletlerin temel amacının ayırımcılık yapmaksızın temel hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmek olduğunu ifade etmektedir. İHEB'nin 2. maddesi ise herkesin ayırımcılık olmaksızın Bildirgedeki hak ve özgürlüklerden yararlanacağını deklare etmektedir. Birleşmiş Milletler 'Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin (MSHS) 2(1). maddesi ile 'Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'nin 2(2). maddesi ayırımcılığı daha net ifadelerle yasaklamaktadırlar.[52] Bu maddelerde, vatandaşlığa bağlı ayırımcılık açık olarak geçmemekle birlikte, 'ulusal orijin' ve 'diğer statü'ye bağlı ayırımcılık yasaklanmaktadır. MSHS'nin 26. maddesi ise bu Sözleşmede korunan hakları aşan bir şekilde genel ve kapsamlı olarak ayırımcılığı yasaklamaktadır. 1951 tarihli 'Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi'nin 3. maddesine göre, 'taraf devletler, bu Sözleşme hükümlerini mültecilere, ırk, din veya geldikleri ülke bakımından ayırım yapmadan uygulayacaklardır'. Cenevre Sözleşmesinin 3-34. maddelerindeki hak ve özgürlüklerin mülteciler için, duruma göre, vatandaşa, genel olarak yabancılara yada en iyi muamele yapılan yabancılara eşitlik esasına göre tanınacağı belirtilmektedir. 1961 tarihli 'Avrupa Sosyal Şartı'nın önsözünde, 'hiçbir ırk, renk, cinsiyet, din, siyasal görüş, ulusal soy veya sosyal köken ayırımı gözetmeksizin sosyal haklardan yararlanma hakkının sağlanması gerektiği' vurgulanmaktadır. Ayrıca, 1996 tarihli 'Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı' ile birlikte Şartta yer alan hak ve özgürlüklerden yararlanma olanağı sözleşmeci devlet vatandaşları ile mültecilerin yanı sıra vatansızları da kapsayacak şekilde genişletilmiş bulunmaktadır. Son olarak, AİHS'nin 14. maddesi ayırımcılığı şu ifadeyle yasaklamaktadır: 'Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma; cinsiyet, ırk, renk, dil, siyasal yada başka kanaatler, ulusal yada sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğuş yada herhangi bir başka türlü statü bakımından hiçbir ayırım gözetilmeksizin sağlanır'. 14. maddede düzenlenen ayırımcılık yasağı sadece AİHS'de güvence altına alınan hak ve özgürlükleri kapsamaktadır. Diğer taraftan, AİHS'ye Ek 12 No.lu Protokol, 14. maddedeki ayırımcılık yasağını 'hukuken tanınan herhangi bir hakkı' da kapsayacak şekilde genişletmiştir.[53] 14. madde ayrımcılığı sadece Sözleşmede tanınan hak ve özgürlükler açısından yasaklarken, yeni Protokol ayırımcılığı hukuken tanınmış herhangi bir hak için yasaklamaktadır. Yeni Protokol 14. maddedeki ayırımcılık nedenlerini değiştirmemiş ancak ayırımcılık yasağına girecek hak ve özgürlük konularının kapsamını genişletmiştir. Görüldüğü üzere, ayırımcılık yasağı vatandaş ile yabancı arasında her konuda mutlak eşitlik sağlamamaktadır. Devletlerin yabancılar açısından ülkeye giriş, ikamet, çalışma, siyasi haklar gibi pek çok konuda farklı düzenlemeler yapmasına bir engel bulunmamaktadır. Aslında, ayırımcılık yasağı, özellikle hukuken sağlanmış hak ve özgürlükler alanında dolaylı yada fiili ayırımcılık hallerinde, yabancıların haklarını koruma sisteminin tamamlayıcı bir parçasını oluşturmaktadır. SONUÇ Mevcut çalışmada incelenen uluslararası hukuk belgeleri ile insan hakları normları devletlerin göçmenlere ve yabancılara yapacakları muamelenin asgari standartları konusunda bir bakış açısı sunmaktadır. Yabancıların temel insan hakları standartları olarak ele aldığımız temel ilkeler, kaynağını, sözleşmeler hukuku, devlet uygulamaları ve hukukun genel prensiplerinden almaktadır. Burada irdelenen temel uluslararası hukuk normlarının etkinliği doğal olarak iç hukukta yerleşik uluslararası hukuk ve onun bağlayıcılığı anlayışı ile doğru orantılı olacaktır[54] Uluslararası hukuk normlarının sağladığı koruma, yabancıya doğrudan ülkeye giriş hakkı sağlamaktan ziyade, yabancının bir şekilde kazanmış olduğu statü gereğince (sınır dışı işleminde olduğu gibi) veya yabancının kendisine bağlı olarak kazanılan (aile hayatı hakkı gibi) ikincil haklar olarak ortaya çıkmaktadır. Bu manada, yabancının vatandaşı olmadığı bir ülkeye mutlak bir giriş hakkından söz edilemeyeceği genel olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, devletlere ülkeye girişte sağlanan bu mutlak yetkiyi bir ölçüde sınırlandırıcı normların da bulunduğu görülmektedir. Aile hayatı hakkı ve geri gönderilmeme hakkı gibi ilkeler devletlerin bu konuda sahip olduğu yetkileri sınırlandırmaktadır. Uluslararası hukukta geliştirilen aile hayatı hakkı, toplu halde sınır dışı etme yasağı, geri gönderilmeme hakkı, ayırımcılık yasağı gibi ilkeler genel nitelik arz eden normlar ortaya koymaktadırlar. Bu nedenle, çoğu zaman bu ilkelerin pozitif etki doğurabilmeleri devletler tarafından (aile bağları, konut ve geçim koşulu, baskı ve zulüm görme riski gibi) belirli koşulların yerine getirilmesine bağlanabilmektedir. Bu koşulların duruma göre devletler tarafından katı olarak uygulanması bu normların etkinliğini azaltıcı bir etkiye neden olabilmektedir. Ayrıca, bu insan hakları normlarının etkin sonuç doğurabilmesi çoğu zaman idarenin ve uyuşmazlık konusu olduğunda yargı organlarının yaklaşımlarına da bağlı olmaktadır. İdarenin takdir yetkisine ve politikalarına oldukça açık bir alan olan yabancılar hukuku alanında gerek yasama sürecinde gerek yabancılarla ilgili somut işlemlerin yapılması ve kararların alınması sırasında burada incelenen normların yol gösterici bir role sahip olduğu vurgulanmalıdır. Ayrıca, burada ortaya konan temel standartlar, en azından, yargı organlarının idarenin yabancılarla ilgili kararlarının ve işlemlerinin hukuka ve hakkaniyete uygunluğunu denetlemede kullanabileceği birer temel ölçüt olma özelliğine sahip bulunmaktadırlar. |
Yabancıların çalışma izin işlemleri 4817 Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ve bu kanunun uygulama yönetmeliği hükümleri çerçevesinde aşağıda belirlenen usul ve esaslar üzerinden yürütülmektedir.
A-ÇALIŞMA İZNİ BAŞVURULARI
Yabancılar, çalışma izni başvurularını yurt dışından Türkiye Cumhuriyeti dış temsilciliklerine (Büyükelçilik ve Konsolosluklara) yapmaları gerekmektedir.
Türkiye'de öğrenim amacıyla verilen ikamet izinleri hariç en az 6 ay süreli ikamet izni almış olup da bu süresi sona ermemiş olan yabancılar veya bunların işverenleri ise başvurularını yurt içinden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına doğrudan yapabilmektedirler.
Ancak, turistik vize ya da çalışma amacı dışındaki vizelerle veya iki ülke arasındaki vize muafiyeti programı ve diğer vize kolaylıklarından yararlanarak Türkiye'ye gelmiş olan ve en az 6 ay ikamet tezkeresi olmayan yabancıların, çalışma izni için yurt içinden başvuruları alınmamaktadır.
B-ÇALIŞMA İZİNLERİNİN VERİLMESİ
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, ilgili bakanlık ve mercilerin görüşlerini de dikkate almak suretiyle çalışma izni başvurusunu sonuçlandırır. Çalışma izni kararı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yurtdışından yapılan başvurularda başvuru yapan yabancıya iletilmek üzere Türkiye Cumhuriyeti temsilciliklerine, yurtiçinden yapılan başvurularda ise yabancıya veya işverene bildirilmektedir
Bunun yanında, çalışma iznine ilişkin olumlu kararlar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından ikamet izni işlemleri için yabancının çalışacağı işyerinin bulunduğu valiliğe, bağımsız çalışma izni verilen yabancılar için ise yabancının ikamet ettiği valiliğe bildirilmektedir.
C-ÇALIŞMA İZİNLERİNİN GEÇERLİLİĞİ
5683 Sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun 3 ncü maddesi uyarınca, verilen çalışma izinleri, emniyet makamlarından alınacak 'çalışma amaçlı ikamet tezkeresi' ile geçerlilik kazanmaktadır.
Nitekim 5683 Sayılı Kanunun 3 ncü maddesine göre, Türkiye'de çalışacak yabancıların Türkiye'ye giriş yaptıktan itibaren 30 gün içerisinde ve her hâlükârda çalışmaya başlamadan önce çalışacakları İl Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüklerinden/Büro Amirliklerinden çalışma amaçlı ikamet izni almak zorundadırlar.
Buna göre; Türkiye'de çalışacak bir yabancının sırası ile;
1. Çalışma izni, (Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı)
2. Çalışma vizesi, (Türkiye'nin dış temsilcilikleri)
3. Çalışma amaçlı ikamet tezkeresi, (ilgili emniyet makamları)
İşlemlerini tamamlamış olması gerekmektedir.
E-ÇALIŞMA VİZESİ ŞARTI VE İSTİSNASI
Türkiye'nin dış temsilcilikleri kanalıyla çalışma vizesi almaları koşulu aşağıdaki yabancılardan aranmamaktadır.
· Türkiye'de öğrenim amacıyla verilen ikamet izinleri hariç, herhangi bir sebebe istinaden en az altı ay süreli ikamet izni almış olup da bu izin süresi içerisinde çalışma izni verilmiş olanlar (Ancak çalışma izninin verildiği tarihte ikamet tezkeresinin süresi sona ermiş olan yabancılar ise çalışma vizesi almak zorundadırlar),
· Süresi sona eren çalışma izninin uzatılması için, sürenin bitiminden itibaren en geç onbeş gün içinde uzatma başvurusunda bulunulması gerekmekte olup, anılan süre içerisinde çalışma izni uzatma başvurusu kabul edilerek çalışma izin süresi uzatılanlar, (Ancak, 15 günlük süreden sonra yapılan uzatma başvuruları, ilk defa başvuru yapan yabancılara uygulanan esaslara göre değerlendirilmektedir.)
· 4817 Sayılı Kanunun 2 nci maddesinin b fıkrası ile kapsam dışı bırakılan ve kanunlarla verilen yetkiye dayanarak Bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarında bizzat istihdam edilenler.
F-ÇALIŞMA İZİNLERİNİN TÜRLERİ
1. Süreli Çalışma İzni
Belirli bir işyeri veya işletmede ve belirli bir meslekte çalışmak ve en çok bir yıl geçerli olmak üzere verilen izindir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı süreli çalışma izninin geçerlilik alanının şehir, idarî sınır veya coğrafî bölge gibi girdileri baz alarak genişletebilme veya daraltma yetkisine sahiptir.
Bir yıllık kanunî çalışma süresinden sonra aynı iş yeri veya işletme ve aynı meslekte çalışmak üzere çalışma izninin süresi en fazla iki yıl daha; üç yıllık kanunî çalışma süresinin sonunda ise aynı meslekte dilediği işverenin yanında çalışmak üzere çalışma izninin süresi en fazla üç yıl daha uzatılabilmektedir.
Türkiye'ye çalışmak üzere gelen bir yabancının eş ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarına da yabancının kendisi ile birlikte en az beş yıl kanuni ve kesintisiz ikamet etmiş olmaları koşuluyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çalışma izni verilebilecektir. Ancak bunların çalışabilmleleri için öğrenci olmamaları koşulu aranmaktadır.
2. Süresiz Çalışma İzni
Türkiye'de en az sekiz yıl kanuni ve kesintisiz ikamet eden veya toplam altı yıl kanunî çalışması olan yabancılara; belirli bir işletme, meslek, mülkî veya coğrafî alanla sınırlandırılmaksızın verilen izindir.
Süresiz çalışma izni almış olan yabancıların çalışma amaçlı ikamet tezkereleri, yabancının talebi ve varsa sözleşme süresi dikkate alınarak, her defasında beş yıla kadar verilebilmektedir. Ancak, bu beş yıllık süre yabancının hamili olduğu pasaportun geçerlilik süresinden fazla ise, verilecek ikamet tezkeresi pasaportun geçerlilik süresine göre düzenlenir.
3. Bağımsız Çalışma İzni
Yabancıların Türkiye'de en az beş yıl kanuni ve kesintisiz ikamet etmiş olmaları, çalışmalarının ekonomik kalkınma açısından katma değer yaratması ve istihdam üzerinde olumlu etki yapacak olması koşulu ile verilen izindir.
Bağımsız çalışma izni almış olan yabancıların çalışma amaçlı ikamet tezkereleri, yabancının talebi de dikkate alınarak, her defasında beş yıla kadar verilebilmektedir. Ancak, bu beş yıllık süre yabancının hamili olduğu pasaportun geçerlilik süresinden fazla ise, verilecek ikamet tezkeresi pasaportun geçerlilik süresine göre düzenlenir.
Bağımsız çalışma izni verilmesi için müracaat eden yabancıya, izin işlemlerini tamamlayabilmesini teminen verildiği tarihten itibaren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca üç ay süreyle geçerli 'Bağımsız Çalışma İzni Müracaat Belgesi' verilmektedir. Vize veya vize muafiyet süresi yeterli olmayanlara müracaat etmeleri halinde 'belge geçerlilik süresini aşmamak' kaydı ile ikamet tezkeresi tanzim edilmektedir.
H-BELGELİ TURİZM İŞLETMELERİNDE ÇALIŞACAK YABANCILAR
Belgeli turizm işletmelerinde çalıştırılacak olan 'yabancı uzman personel' ve 'yabancı sanatçılara' Turizm Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığının görüşleri alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca verilecek izinler için yapılacak başvurular, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde belirtilen usule göre yapılmaktadır.
Bu kapsamda çalışma izni alan yabancı sanatçıların, çalışma izni geçerlilik süresini uzattırma veya işyeri değişikliği nedeniyle yeni aldıkları çalışma iznine istinaden ikamet tezkeresi alabilmeleri veya mevcut tezkerelerinin süresini uzattırabilmeleri için, her defasında Türkiye'nin dış temsilciliklerinden çalışma vizesi alarak gelmeleri gerekmektedir.
I-KAÇAK ÇALIŞAN YABANCILAR İLE KAÇAK YABANCI ÇALIŞTIRAN İŞ YERİ SAHİBİNE UYGULANACAK CEZAİ MÜEYYİDELER
Kaçak çalıştığı tespit edilen yabancılara idari para cezası uygulanmaktadır. Daha sonra bu yabancılar 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki Kanuna göre ülkemizden sınır dışı edilmektedirler. Ayrıca kaçak çalışmaktan dolayı haklarında uygulanan para cezasını ödememeleri halinde, bu yabancıların Türkiye'ye 5 yıl süreyle tekrar girmeleri engellenmektedir.
Diğer taraftan, kaçak yabancı çalıştıran iş yeri sahibine de çalıştırdığı yabancı sayısınca idari para cezası uygulanmaktadır. Ayrıca kaçak çalıştırdığı yabancıların sınır dışı masrafları (yol ve barınma) da yine iş yeri sahibinden tahsil edilmektedir.
İ-YABANCILARA YASAKLANAN MESLEKLER
Yabancıların aşağıda sayılan meslekleri Türkiye'de yapmalarına izin verilmemiştir.
Bunlar:
1. 815 sayılı Kabotaj Kanunu uyarınca; kara suları dahilinde balık, istiridye, midye, sünger, inci, mercan, sedef, kum, ve çakıl ihracı, denizde kazaya uğrayan deniz araçları ile terkedilmiş enkazın kaldırılması, dalgıçlık, arayıcılık, kılavuzluk, deniz bakkallığı, deniz araçlarında; kaptanlık, çarkçılık, katiplik, tayfalık, amelelik, iskele rıhtım hamallığı, deniz esnaflığı.
2. 4458 sayılı Gümrük Kanunu uyarınca; gümrük müşavirliği.
3. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun uyarınca; dişçilik, ebelik, hastabakıcılık.
4. 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun uyarınca; eczacılık.
5. 6343 sayılı Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanun uyarınca; veterinerlik.
6. 2219 sayılı Hususî Hastaneler Kanunu uyarınca; özel hastanelerde sorumlu müdürlük.
7. 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu uyarınca; hakimlik ve savcılık.
8. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca; avukatlık.
9. 1512 sayılı Noterlik Kanunu uyarınca; noterlik.
10. 2495 sayılı Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun uyarınca; özel veya kamu kuruluşlarında güvenlik görevliliği.
11. Özel istihdam bürosu açmak için başvuracak gerçek kişiler ile tüzel kişileri idare, temsil ve ilzama yetkili kişilerin Türk vatandaşı olması gerekmektedir.(Türkiye İş Kurumu Kanununun 17 nci maddesi uyarınca)